30 Mayıs 2013 Perşembe


DEV ŞİRKETLERİN ARKALARINDAKİ GÜÇ

Günümüz ekonomisinde dünyanın sayılı zenginleri arasında veya en çok kazanan şirketler sıralamasında yer almak belki de bir yılı bile almayabilir. Bu şirketlerin veya kişilerin başarı öyküleri kitap, belgesel veya film olarak “siz de yapabilirsiniz” ana fikriyle anlatılmaktadır. Bunlara örnek garajda kurulan arama motoru “GOOGLE”, üniversite öğrencisi Mark Zuckerberg’in yaptığı arkadaşlık sitesi “FACEBOOK” ve üvey ailesinin çok istemesine rağmen üniversiteden ayrılan Steve Jobs’un “APPLE” ıdır.

Peki, gerçekten lanse edildiği gibi bu şirketler üstün başarı örnekleri midir? Yoksa arkalarında bu kadar başarılı olmalarını sağlayan bir güç mü mevcuttur? Böyle bir güç varsa ve eğer kaynak sağlıyorsa neden bunu yapıyor olabilir?

ABD çok önem verdiği istihbarat çalışmalarına 2011 yılında 78,6 milyar Dolar harcamış ve bu paranın 54,6 milyar Doları sivil istihbarata, 24 milyar Doları ise askeri istihbarat servislerine ayrılmıştır. Görüldüğü gibi sivil istihbarat sağlayıcılara harcanan miktar, askeri istihbarat sağlayıcılara sağlanan miktarın iki katından fazla…

İstihbarat toplama araçları o kadar çok ki, ama biz bunlardan sadece askeri istihbarat için gerekli olan araçları biliyoruz. Zaten askeri istihbarat sağlama araçlarının bilinmesi isteniyor sivil araçların bilinmesi toplumun güveninin sarsılacağı için bizlerden saklanıyor. Sivil istihbarata ayrılan bütçe miktarı askeri istihbarata göre iki katından fazlayken sivil şirketlerin istihbarat sağlamak için kullandığı araçlar neler?

İstihbari bilgi sağlama araçların başında internet geliyor. İnternetten önce ise televizyonların bu amaç için kullanıldığı bir zamanlar dedikodu konusu olmuştu. Televizyonların içinde mikrofon ve kamera gizlendiğini ve bu sayede bilgi toplandığı söyleniyordu, muhtemelen de doğrudur ama ben bunun üzerinde durmayacağım. Belki hâlâ bu yolla bilgi toplanmaktadır ama bunun interneti geçeceğini sanmıyorum. Çünkü internet yoluyla bizler farkında bile olmadan ankete tabi tutuluyoruz. Bu anketler yoluyla hakkımızda daha sağlıklı bilgiler elde ediyorlar. Bunun adına fişleme de diyebiliriz. Fişleniyoruz…

Facebook’taki “beğen” e bastığınızda belli bir görüşü desteklemiş olduğunuzu veya bu görüş olumsuzsa destek vermediğinizi beyan etmiş oluyorsunuz. Örneğin bir görüş Amerika hakkında olumsuz bir yazıysa ve “beğen” i tıklıyorsanız Amerikan düşmanı olarak fişlendiniz demektir.

İnternet üzerinden diğer istihbarat toplama aracı ise Twitter’dır. Bu araç, kişiler hakkında daha kesin bilgiler salıyor. Tamamıyla görüşleri ve yaşam tarzlarını yansıtan ayrıca ne yaptığın, konumun ve düşüncelerin belirtildiğin bu site, hakkınızda analiz yapılıp sınıflandırılmanızı sağlıyor ve Amerikan yetkililerine raporlanıyor.

Bir diğer araç ise Iphone telefonlar. Araştırmacılar, Iphone kullanıcılarının gizlice izlendiğini ve hareketlerinin kaydedildiğini belirledi. Guardian Gazetesi, gelişmenin kullanıcıları şaşırtacağını yazdı. Pekâlâ bu ne amaçla yapıyordu? Apple şirketi savunmasında veri toplamadan açıkça bahsetmese de tüketici davranışlarını inceleyip buna göre ürünler ve hizmetler geliştirme amaçladığını savundu. Fakat bu ne kadar inandırıcı vicdanlara kalmış…

Iphonelar sadece hareketleri kaydetme işlemini yapacak kadar masum sayılabilecek bir görevi yapmıyor. Bir diğer iddiaya göre de masanın üzerine bıraktığınız telefon ortamdaki konuşmayı, mikrofonu isteğe göre aktif ederek kaydediyor ya da görüntü alabiliyor.

Özel şirketler aracılığıyla istihbarat toplayan ABD hükümeti, kendi üzerine mesuliyet almadan bu işi gerçekleştirmiş oluyor. Bir sızıntı durumunda ise suçu üstlenmiyor. Suçlu şirket oluyor ve kendine olan güveni sarmamış oluyor. Bunun örneğiyse Google’a ait sokak görünümü kaydeden aracın adsl kullanıcılarının ağlarına girerek kişisel bilgilerini kaydettiğinin saptanması üzerine 7 milyon dolar ceza ödemeyi kabul etmesi.

Kitaplarda okuduğunuz, film ve belgesellerde seyrettiğiniz başarı öykülerinden anlattıklarımla ilişkili olanlar aslında alın teriyle yapılmış, buluş niteliğinde ve kişisel başarı örnekleri değildir

Şimdi bu dünya devi şirketlerin nasıl bu kadar büyüdüklerini ve hızlarını daha iyi anlayabiliyoruz. İstihbarat sağlayan şirketlerin bu servisleri karşısında demek ki iyi ücretler alıyorlar ya da iyi bilgi akışı ve gerekli bilgileri sağlayabilecek projeleri destekliyorlar. Bu sadece şirketler için geçerli değil. kişiler ve hükümetler için de geçerli.

Bal tutan parmağını yalıyor ama her şeyin de bir bedeli var. Çok iyi dost dahi olsalar, çıkar sağlayanlar cezalandırılmaktan kurtulamıyor. Kendi menfaatleri her şeyin önünde olanlar gün geliyor faturayı önünüze uzatıyor ya da ipinizi çekiyor.

Şimdi yetkileri dahilinde kendilerini güçlü sananlar ellerinden yetkileri alındığında diyor ki biz dosttuk, müttefiktik... Ve idrak edebilme yeteneklerini tekrar kazanıyorlar ve düşünebiliyorlar: KULLANILDIM...

CEMİL ÖZCAN